Hazal Yalın
Haftanın seçkisinde iki yazı var. İlk yazı, RBK’dan. Gazete, Bloomberg’e düşen ve RİA’nın adı açıklanmayan bir Türk yetkiliye dolaylı olarak teyit ettirdiği, Zelenskiy’in “barış planı” üzerine yeni bir İstanbul zirvesi planını ele alıyor. Bu “barış planı” gerçekte Rusya’ya kayıtsız şartsız geri çekilmeden başka tazminat gibi kapitülasyon anlamına gelen dayatmalar da içeriyor. Gazete, daha önceki iki zirveyi özetliyor ve aslında çok da önemi olmayan bir kuruluşun yöneticisinin sözlerini öne çıkarıyor (bu, gazetenin söz konusu görüşü Rusya’nın resmi tutumuyla örtüşür gördüğüne işaret ettiğine sayılmalı); buna göre Türkiye, AB ve başta Fransa ile gerginleşen ilişkileri yüzünden daha ziyade sembolik bir girişim peşinde.
İkincisi bir tarih tartışması. Tarihçi Oleg Ayrapetov 2-3 Aralık 1920 gecesi Ankara hükümetiyle Ermenistan arasında imzalanan Gümrü anlaşmasına yol açan olayları ve sonrasında Sovyet Rusya’nın Ankara hükümetine sunduğu silah ve mali yardımı özetliyor. Ayrapetov’un konuşmasına neden olan tartışmaya İsrail istihbarat örgütlerinden Nativ’in eski yöneticilerinden Yakov Kedmi’nin gediklisi olduğu Solovyev’in televizyon mülakatındaki sözleri neden oldu; Kedmi orada, Sovyetler Birliği’nin Ermenilere “ihanet ettiğini” söylemişti.
‘İstanbul’da yeni bir Ukrayna zirvesi mi?’
Bloomberg’in 4 Ekim’de adını anmadığı kaynaklara dayanarak bildirdiğine göre Türkiye, Ukrayna krizinin çözümü için üçüncü uluslararası zirveyi düzenlemeye hazırlanıyor. Zirvede Kiev’in barış planı görüşülecek. Bloomberg’e göre zirve Ekim sonunda İstanbul’da milli güvenlik müsteşarları seviyesinde yapılacak.
Bloomberg’e konuşan kaynaklardan biri, zirveye ABD temsilcileri de dahil sınırlı sayıda resmi görevlilerin katılmasının beklendiğini söylüyor. Biden yönetiminde isim olarak kimin katılacağı tespit edilmiş değil. Daha önceki benzer zirvelere başkanın Milli Güvenlik Müsteşarı J. Sullivan ile Dışişleri Bakan Yardımcısı V. Nuland katılmışlardı. Türkiye tarafı, Bloomberg’e resmi bir yorumda bulunmadı.
Zirvenin Güney Afrika’da yapılması ihtimali vardı; ama ajansa göre Güney Afrika yetkilileri bu fikri lojistik güçlükler nedeniyle reddettiler.
Zirve gerçekleşirse bu formatta üçüncü zirve olacak. Milli güvenlik müsteşarları seviyesinde ilk zirve Haziran sonunda Danimarka’da yapılmıştı. Bu zirveye G7’den başka (Britanya, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, ABD ve Japonya) Ukrayna, Türkiye, Suudi Arabistan, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika Cumhuriyeti temsilcileri katılmıştı (son üçü Rusya ve Çin ile birlikte BRICS üyeleri). ARD televizyonu Batılı ülkelerin amacının, Ukrayna’da tarafsızlığını koruyan BRICS devletlerinin desteğini sağlamak olduğunu bildirmişti.
İkinci zirve ağustos başında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde yapılmıştı. Katılımcıların sayısı daha fazlaydı: 40 ülkeden temsilciler hazır bulunmuştu. Rusya buraya da davet edilmemiş, ama Çinli görevliler katılmışlardı. Pekin’den Avrasya İşleri Özel Temsilcisi Li Huey gelmişti. Afrika ve Güney Amerika temsilcileri de bulunmuşlardı ve zirvenin amacı küresel güney ülkelerini kendi taraflarına çekmekti. …
Zirvenin Türkiye tarafından düzenlenmesi Rusya’nın da davet edilmesine yol açabilir. RİA’nın görüştüğü bir Türk yetkiliye göre: “Önceki zirvelerde tarafımızdan net bir tutum ifade edildi: Rusya tarafının da bulunması, görüşme sürecine ulaşılması için şarttır. Ne yazık ki ortaklarımızın hepsi bu tutumu desteklemiyorlar.”
RBK’nın görüştüğü Yeni Türkiye Araştırmaları Müdürü Yuriy Mavaşev şu yorumu yaptı: “Türkiye’nin şu anda AB ile, özellikle bazı üyelerle, başta da Fransa’yla ilişkileri epey gergin. Bu nedenle Ukrayna çatışmasının çözümü için yapılabilecek şeyler, bu ‘hadi konuşalım’ serisinden olsa bile büyük bir olumluluk, çünkü barış peşinde birinin uzattığı defne dalının kimseye zararı olmaz. Bu artılar ise Türkiye’ye şu anda çok gerekli, çünkü ülkenin batı Avrupa ile ilişkileri çok gergin.” (P. Himşiaşvili, A. Kunitsına / RBK, 5 Ekim)
‘Sovyet Rusya ve milli mücadele arasında ilişkiler’
1992-1999 arasında İsrail istihbarat örgütlerinden Nativ’in yöneticiliğini yapan Yakov Kedmi, Rossiya-1’de, “Sovyetler Birliği’nin Türkiye’deki savaşta Ermenilere ihanet ettiğini” söyledi. Kedmi’ye göre “SSCB, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’den yana tavır aldı ve Atatürk’ü kurtardı.” EADaily, tarihçi Oleg Ayrapetov ile görüştü.
… Bu son derece cahilce bir demagoji. Öncelikle, bu sırada Sovyetler Birliği’nin mevcut olmadığını belirtmek isterim. Sovyet Rusya veya RSFSC vardı. Bu Sovyet Rusya daha Bretsk barışının imzalandığı şartlarda, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Rusya’dan bağımsızlığını ilan ettiğinde, 1918’de Türkiye hükümetinin batı Ermenistan ve Bakü’de Ermeni halkına karşı eylemlerini protesto etmişti. Dışişleri Halk Komiseri G.V. Çiçerin 20 Eylül 1918’de Konstantinopol’e, Türk ordusunun Batum, Kars oblastleri ve Ardahan kazasında uyguladığı ve burada yaşayanların hür irade beyanında bulunmasını dışlayan şiddete karşı protesto notası vermişti. Çiçerin ayrıca barışın imzalanmasından sonra Kafkasya’da askeri eylemlere girişilmesini ve Bakü’deki katliamları da protesto etmişti. …
Dolayısıyla, şunu söylemek isterim: Atatürk’ün Ankara hükümetiyle, Paris’te, Sevr’de belirlenen tamamen spekülatif sınırları elde etmek için savaşı başlatan da Ermenistan’dı. Bu bir vakıa. Ermenistan bu sınırlara erişmeyi umut ediyordu. Neden bu umudu güttüğü de belli! Sınırlar çok cazipti. Diğer bir mesele, bu sınırlar için savaşmak gerektiği, ama bunun için kaynakları olmadığıdır.
Sevr barış anlaşması 10 Ağustos 1920’de Paris’te imzalandı. Ermeni kuvvetleri 24 Eylül 1920’de taarruza geçtiler, ancak bu birkaç gün sonra durdu. Düşmanın karşı taarruzu başladı. 29 Eylül’de Türkler Sarıkamış’taydılar, 30 Eylül’de de Kars’ta. Kars savunulmamıştı. Şehrin tahliyesi örgütlenmemişti. Yurtlarını terk eden insanlar düşmana bırakmamak için evleri yaktılar. Demiryolu istasyonunda trenlere saldırdılar. …
[Batı] Ermenileri çatışmaya sürükledi, çatışma başlayınca da unutuverdi. … Erivan 30 Ekim’de ittifak devletlerinden yardım istedi, 5 Kasım’da da ABD’den. Türkler 6 Kasım’da Aleksandropol’ü [Gümrü – H.Y.] aldılar. … 12 Kasım’da Ararat ovasına [Iğdır ovası] girdiler, Erivan’ı almaları riski ortaya çıktı. Ermenistan hükümeti 15 Kasım’da Kemalistlere barış anlaşması için mütareke önerdi. 20 Kasım 1920’de Daşnak gazetesi Araç, Türkiye ile diyaloğun şart olduğunu yazdı. … Bu, 4 Aralık 1920’de Daşnaklar tarafından Gümrü barış anlaşmasının imzalanmasıyla sona erdi. … Bu, Ankara hükümeti tarafından imzalanan ilk uluslararası anlaşmaydı ve tam bir zaferdi. Ermenistan fiilen tam bir kapitülasyon ilan etmişti. “Bu,” diyecekti Atatürk, “bize, yani milli hükümete, ‘Osmanlı’ hükümetinin 1876-1877’de kaybettiği toprakları geri verdi.” …
Rusya’nın Atatürk hükümetine yardım ettiği bir vakıa. Fiilen müttefik ilişkileri vardı, ama bu Ermenistan’da Sovyet iktidarının kurulmasından sonra, Türkiye’de Ermeni meselesinin çözülmesinden sonra oldu. Çünkü, aralarında kara bağlantısı olmasa Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye silah sevkiyatı düşünülemez. … Deniz yolu kullanılacak olsa Batı donanmaları tarafından ele geçirilebilirdi. Bu sırada ne Rusya’nın ne de Türkiye’nin önemli bir askeri veya ticari filosu yoktu. Evet, 1920 Eylül ve Ekim’inde Türkler Sovyet Rusya’ya iki askeri tekneyi, Aydın Reis ve Preveze’yi devrettiler; Sovyet Rusya da 1921’de Türkiye’ye Jivoy ve Jutkiy adlı iki muhrip verdi. Türklere toplam 6 bin tüfek, 5 milyondan çok fişek, 17,6 bin top mermisi ve 200 kg kadar altın verdi; buna 1921’de 6,5 milyon ruble tutarında altın, 33275 tüfek, 57,986 milyon fişek, 327 mitralyöz, 54 top, 129479 top mermisi, 1,5 milyon da kılıç verildi.
İşbirliği mantıklıydı, çünkü Sovyet Rusya ittifak ülkelerinin Karadeniz boğazlarını kontrol etmesini istemiyordu. Bu kısa bir dönemdir. Arkasından Türkiye’ye Batılı ülkeler de silah verdiler. …
Türk devriminin kahramanları anısına anıtta Voroşilov’un büstü filan da yoktur. Orada TBMM nezdinde RSFSC elçisi eski imparatorluk ordusu yüzbaşısı S.İ. Aralov temsil edilmiştir. (EADaily, 2 Ekim)