Cansu ÖZDEMİR
‘Asaf’ ve ‘Fatma’ dizilerinin senaryosunda imzasını gördüğümüz, yakında izleyicilerle buluşacağının müjdesinin verildiği Hande Erçel ve Barış Arduç’lu ‘Aşkı Hatırla’da yine senarist olarak karşılaştığımız Ahmet Vatan, şimdi ilk romanı ‘Oğul’la (Düşbaz Kitap) karşımızda.
Okura uzun bir yolculuk vaat eden ama “Bazı yolların sonu, başladığı yere varır” diyen bir roman ‘Oğul’. Az sayıda karakter ve sade bir dil kullanarak katmanlı bir hikâye ve karakter inşasında derinlik yaratmayı ustalıkla başaran yazar Ahmet Vatan, dört kişilik bir ailenin hikâyesi üzerinden aile içi iletişimsizliğin gerçekçi bir portresini çiziyor. Romana dair merak ettiklerimizi, ebeveynlik ve evlat olma üzerine kafamızı kurcalayanları ve başta Barış olmak üzere romanın diğer karakterlerini yazara sorduk.
Menemen sahnesi beni çok etkileyen anlardan biri oldu metinde. Onunla başlamak istiyorum. Bir insanın, sizi tanımadığını fark ettiğinizde mi daha çok üzülürsünüz yoksa sizi hiç sevmediğini anladığınızda mı?
Beni sevdiğini söyleyen birinin beni tanımadığını fark etmem beni üzer. Çünkü içimizde sevgi beslediğimiz insanı merak ederiz, hakkında daha çok şey bilmek isteriz; çocukluğunu, gençliğini, hayallerini, hassas noktalarını, korkularını… Dolayısıyla merak etmemiş birinin sevgisi soru işareti oluşturur aklımda. Birinin beni sevmiyor olmasını anlarım. Bu onun duygusu ve üstünde herhangi bir hakkım yok. Ancak sevdiğim biriyse neden sevmediğini anlamayı isterim.
Ebeveyne benzememe arzusunda, onu geçmek, ondan daha iyi bir anne, daha iyi bir baba olma isteğinde kırgınlık mı saklı sizce?
Her birimizin ebeveynleriyle ilgili deneyimleri farklı. Oğul romanının karakterlerinden Barış ve Ayşe’nin hatta Zerrin ve Kemal’in de kendi ebeveynleriyle deneyimleri farklı. Bu sebeple bu denli farklı deneyimlerin olduğu bir yerde daha çeşitli duyguların olduğuna inanıyorum. Kırgınlık belki de en sık rastladığımız olabilir. Ancak ebeveyne benzememe arzusunda olan bireylerin kırgınlık harici duygularla da bu motivasyona sahip olabileceğini düşünüyorum.
Barış, Ayşe, Kemal, Zerrin; dört kişilik bu ailenin geçmişine bir araba yolculuğunda ortak oluyoruz. Normalde kızların babalarıyla ilişkilerinin daha hassas bir damardan aktığı gözlemlenir ama bu hikâyede hassas karnın Barış olduğuna şahit oluyoruz. Barış ile Ayşe’nin ‘baba’ları için hissettikleri neden bu kadar zıt?
Romanda Zerrin’in durumunu tanımlarken kurduğum bir cümlede, “Her insanın ruhunun debisi farklıydı. Kimi küçücük bir nemle de yıkılabilirdi, kimi baştan aşağı çürüse de yıllara meydan okuyabilirdi” diyorum. Sorduğunuz sorunun cevabı da burada gizli aslında. Başımıza gelen benzer deneyimler de olsa onu nasıl algıladığımız ve tepki verdiğimiz durumu farklılaştırıyor. Barış’ın babasıyla olan deneyimiyle, kız kardeşi Ayşe’nin deneyimi bambaşka. İkisinin farklı karakterlerde olması, bu deneyimi farklı yaşlarda tecrübe etmiş olmaları doğal olarak babaları için hissettiklerini farklı kılıyor. Her birimiz için geçerli aslında. Hepimiz aynı duygu denizinde yüzüyoruz. Ancak kimimiz dalgalara alışkın, kimimiz çok iyi yüzme biliyor, kimimizin ise yüzmeye mecali bile yok.
Çocuk olmak, işin içine ebeveyn ve toplum girince değişir mi sizce?
Kesinlikle toplumun ebeveynler üzerinde, toplum tarafından şekillendirilmiş ebeveynin de çocuklar üzerindeki etkisi açıkça ortada. Gelişmiş ülkelerde çocukların daha mutlu, gelişmemiş ülkelerdeyse daha mutsuz büyüdüğü bilimsel olarak da sunuluyor. Çocukların sadece fiziksel ihtiyaçlarından bahsedilmiyor burada. Çocuğun, ebeveyni tarafından sağlanması gereken ve ebeveynin de mesulu olan başka ihtiyaçları da var. Sağlıklı bir iletişimin olduğu mutlu bir yuva bunlardan birisi. Çünkü çocuk, başkalarıyla ilişki kurmayı ilk aileden öğreniyor. Büyüyünce de ebeveynleri gibi insanlarla ilişki kuruyor. Bu sebeple kitabın kapağında “Bazı yolların sonu, başladığı yere varır” cümlesine yer vermek istedim. Çünkü aksayan bir duygu varsa yol başladığı yere, çocukluğa varıyor.
‘Oğul’da geçmişe dönüşleri, bir anlatım tekniği olarak başarıyla kullanıyorsunuz. Her geri dönüşte geçmişe yönelik yeni bir kabuğu kaldırıyorsunuz. Geçmiş, bazen bir yük bazen bir anahtar olabiliyor. Sizce Barış bu yolculuğa çıkarak babasını sevmek mi, anlamak mı istiyor?
Bir klinik psikolog arkadaşım “İnsan her ne yaparsa kendine hizmet etmek için yapar” demişti. Bunu bencillik ya da sadece kendini kayırma gibi algılamamız gerekiyor. Gerçekten de her eylemimizin temelinde kendimize hizmet yatıyor bence de. Barış da bu yolculuğa aslında kendisi için çıkıyor. Hem babasını sevmeye devam etmek hem de anlamak için. Bazen çok sevdiğimiz insanlara karşı mesafeli olmayı tercih ederiz. Bunu da sıklıkla kendimizi korumak için yaparız. Çünkü bazı sevmeler yorabiliyor, tahrip edebiliyor. Özetle Barış bu yolculuğa aklındakileri ve kalbindekileri içinin raflarına doğru yerleştirmek için çıkıyor.
“Çatısına kuşların yuva yapmadığı evlerde büyüyenlere” diye açılıyor kitabınız. Kuşların çatıya uğramadığı evlerdeki çocuklar hayata nasıl tutunur?
Mutsuz aile demek doğru olur mu bilmiyorum. Ancak aile içi iletişimin az olduğu ya da sağlıklı iletişimin olmadığı ailelerde büyüyenlerin hayata tutunması için önce kendine tutunması gerekiyor sanırım. Kendini dinlemesi, tanıması, anlaması ve kabul etmesi. Çünkü her ne kadar ebeveynlerin hamurundan yoğurulmuş olsa da hiçbir birey anne ve babasının uzantısı değil. Bu sebeple burada bir reddi miras gerekiyor. Ebeveynlerden çocuğa miras kalan sevme biçimleri, iletişim biçimlerini reddedip kendini daha huzurlu, daha mutlu ve daha kendi hissettiren sevme biçimleri, iletişim biçimleriyle hayata tutunulabilir gibime geliyor.
Bu kavrayışların, farkındalıkların kolay olduğunu söylemek gerçek olmaz. Çünkü her bireyin yolu ve yolculuğu farklı. Kiminin yolu mıcırlı, kimininse boğaz manzaralı… Ama hepsinin hayata tutunmak için tali bir yolu var illa ki.
Sizin ‘yeşil, pembe rüya gibi’ evreniniz nasıl bir yer?
Benim için huzur çok önemli. Kendimi huzurlu hissetmeye, huzurlu olduğum kişilerle iletişim kurmaya ve huzurlu olduğum yerlerde zaman geçirmeye önem veriyorum. Bunu da sağlayabilmek için gayet şeffaf bir ilişki kurmayı tercih ediyorum. Sadece insanlarla değil, bulunduğum yerlerle de. Buradan yola çıkarak, huzur bulduğum her insan, her canlı, her mekân ve duygu benim için ‘yeşil, pembe rüya gibi’ bir evren diyebilirim.
Romandaki karakterlerden sizi kızdıran var mı?
‘Oğul’ romanı, herkesin haklı olduğu ama aynı zamanda herkesin haksız olduğu bir metin. Çünkü romandaki karakterlerin insan olduğunu, her halin de beşer için olduğunu hiç unutmadım yazarken. Kemal’e bazı yerlerde içimden küfürler etsem de onu da anlayacak bir nokta buldum. Zerrin’in tarafını tutuyor olsam da ona da kızdığım yerler oldu.
Barış ve Ayşe’nin kardeşlik üzerinden birbirlerine tutunmasına sevinirken, ebeveynleriyle hiç empati yapmamış ya da geç yapmış olmalarından dolayı onlara da kızdım. Çünkü genelde sorgu masasına anne ve babalar oturtulur ve onlarla deneyimler üzerinden gelen kısa devreler konuşulur. ‘Oğul’ romanı aslında ailenin her ferdinin aile içi iletişimin sağlıklı olmasından ailedeki her ferdin rolü olduğunu söylüyor ve okuru sorgu masasına oturmaya davet ediyor.
Peki siz Barış, Ayşe, Zerrin ve Kemal’le bir masaya otursanız ne yer ne içer ve onlara ne derdiniz?
Ben birey olarak ziyan olan her şeye çok üzülürüm. Ziyan olan zamana, ziyan olan yemeğe, ziyan olan emeğe, ziyan olan nezakete, ziyan olan sevgiye… Bu aileye, kimisi sessizliğiyle diğer bir aile ferdini cezalandırarak, kimisi içinde bulundukları durumu boyayıp başka şekilde algılamayı tercih ederek, kimisiyse diri tuttuğu öfkesiyle sevgisini gölgede bırakarak; aynı çatı altında birbirlerini tanımaya tenezzül etmeyerek ve duygularını birbirleriyle paylaşmayarak; yaşanabilecek güzel yılları, güzel anları, güzel yaşamlarını ziyan ettiklerini söylerdim. Ayrıca ailenin yazlık bahçesinde, papatya desenli muşamba örtüyü yaydıkları masaya kurdukları sofralarına misafir olmak isterdim. Onlara her ne olursa olsun dönüp dolaşıp aynı sofrada buluşmanın ne kıymetli bir hediye olduğunu hatırlatarak…
More Stories
Pera Müzesi’nde Ludus Ensemble ile Bir Schubert Gecesi
Patlayıcılı hırsızlar yakalandı
BlackBox’ta bu ay birçok etkinlik düzenlenecek